27 Şubat 2010 Cumartesi

MEVSİMİNE GÖRE HANGİ PARFÜM..







Size en çok yakışan kokuyu bulmayı tabiatın sunduğu dört mevsime bırakmaya ne dersiniz? İlkbahara zambak, yaza fesleğen, sonbahara çilek, kışa kehribar....


Parfüm almak için bir mağazaya girdiniz. Muhtemelen binlerce kokunun arasında sizi en iyi tamamlayacak olanı bulmakta zorluk çekeceksiniz. Size en yakışan kokuyu bulmayı tabiat ananın bize sunduğu dört mevsime bırakmaya ne dersiniz?
İşte uzmanların araştırması sonrası ortaya çıkan mevsime göre parfümler...


İlkbahara çiçek;


Doğanın canlanmaya başladığı ilkbahar aylarında taze çiçek kokularını içimize çekerken kendimizi her zaman olduğundan daha romantik ve kadınsı hissederiz. Bu aylarda size önerebileceğimiz kokular, gül, zambak ve papatyadır.
Kendiniz için ideal kokuyu seçerken kişilik özelliklerinizi göz önünde bulundurmayı da ihmal etmeyin.
İlkabaharda çok hassas ve narin oluyorsanız, menekşe, yabani gül, leylak ve frezya çiçeklerinden oluşan parfümler sizin için ideal olacaktır. Gösterişli ve bağımsızlığına düşküseniz, yasemin ve leylaktan yapılan kokulardan şaşmayın.


Yaza mandalina;


Yaz aylarındaki aşırı sıcak ve nem, parfümün çabuk uçmasına neden olur ve kokunuzun kalıcığı asla uzun sürmez. Bu nedenle yaz aylarında kullanacağınız parfümün yağ oranının düşük olmasına özen gösteriniz. Hafif ve taze kokular sayesinde sıcaktan bunaldığınız yaz aylarda kendinizi daha ferah ve formda hissedeceksiniz...
Sıcak yaz günlerinde kullanacağınız parfümün içinde limon, mandalina, greyfurt ve neft yağı özlerinin bulunmasına özellikle dikkat edin. Bu özler, yorgunluğunuzu atmanıza yardımcı olacak ve enerjinizi yerine getirecektir.
Ayrıca hafif kokuları ile fazla rahatsız da etmeyecektir. Açık mekanlarda katılacağınız sosyal aktivitelerde kullanmayı düşünüyorsanız, adaçayı, nane, kişniş, fesleğen ve lavanta özlü parfümleri kullanmayı tercih edin. Bu yeşil aromalar dinlendirici ve tazeleyici özelliklere sahiptir. Ayrıca oldukça hafif olan bu parfümler sayesinde etrafınıza, parfüm şişesiyle yıkanmış gibi ağır bir koku bırakmazsınız...Alıntı..



Arkadaşlar
Ben hafif çiçek kokuları severim..
Tek koku kullanırım oda..Bellissima..hem parfümünü..hemde Deodorantını.
kalici kokulari severim..bazen çok ağır kokular var helede yazın hiç çekilmiyor..

26 Şubat 2010 Cuma

BİZ ÜÇ KADINI ADAM GİBİ SEVEMEDİK..

Biz erkekler bu üç kadını adam gibi sevmesini beceremedik,







Ne anamıza candan bir evlat,


Ne eşimize candan bir koca,


Ne de kızımıza candan bir baba olduk.
Yıllarca üzerimizde emeği olan, her an her yaşta üzerimize titreyen, gözünde her zaman bebeği olduğumuz, Eve geç geldiğimizde uyumadığını gördüğümüz, okuldan dönerken sokak ortasında gözleri bizi arayan, her davranışımıza sabır gösteren ve kırılmayan, bizim dertlerimize bizden daha çok üzülen, bizim için hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan ANNELERİMİZ…


Ve annelerimizin elinden devralıp hayatımıza anlam katan hayattaki en güzel dostumuz ve en tatlı arkadaşımız, helalimiz, hayat ortağımız, Çocuklarımızın annesi… Sıkıntılı anımızda başucumuzda gördüğümüz tek yardımcımız, Mutlulukta ve sıkıntılarda tek paylaşıcımız, hayatımızın rengi, en güzel şiirimiz, hayatımızın olmazsa olmazı, en büyük destekçimiz… EŞİMİZ…




Birde prensesimiz… Bize sevdalı bir yürek… Hayatında ilk erkeği olduğumuz gülümüz… Akşamları bizi sabırsızlıkla bekleyen ellerimize bakan sevgi dolu bir çift göz… Her zaman ve her yaşta yanında olacağımızı bilen bize güvenen ve bununla gurur duyan bir tanemiz… Öcülerden ve cadılardan koruyan kahramanı olduğumuz, bize koruyucu melek gözü ile bakan; onun bize, bizimde ona âşık olduğumuz KIZIMIZ…


Bunlar can, bunlar canan, bunlar hayatın bizzat kendi, hayatın anlamı, bizleri yüreklerine baş tacı yapan, değerleri dünyalık ölçülerle tartılmayan üç güzel insan…


Bu üç kadını sevgilerin en yoğunu ile sevmek için düşünmeye gerek yok, bir neden aramaya gerek yok,


Sevmemiz için annemiz eşimiz ve kızımız olması yeterli…


Ama biz bizi herkesten çok seven bu kadınları adam gibi sevmesini beceremedik.




Hep erkek rolünü oynadık…
Belki de çok sevdik ama bir türlü sevgimizi ifade edemedik utandık, yakışmaz dedik…


Masmavi düşlerinin altındaki sandalyeye tekme vurduk.


Yüreğimizden çıkan sevgi sözcüklerini dudaklarımızı kapayarak ağzımızın içine hapsettik; söylemedik, erkekliğe sığdıramadık.


Bal aldığımız çiçeğimizin kıymetini bilemedik.


Üzerimizde emeği olan bizim biz olmamızı sağlayan yegâne varlıklara, her şeyimiz olan kadınlara bize verdikleri sevginin yarısı kadar dahi sevgi veremedik…


…Neden eşimize küçücük bir hediye almak bize ağır geldi


Annemizin hatırını sormak ve gönlünü almak için telefon açmamızı neydi engelleyen,


Kızımıza içten sarılıp öpüp koklamamıza hangi güç karşı çıkıyordu…


Neden herkesten fazla onlara güler yüz göstermedik.


Neden seni seviyorum demedik,


Ellerimizden kayıp gitmeden,


Hayal dünyamızın üç tane nadide yaprağı düşmeden…


Sorguladıkça nedenini bizde bilemedik…


Onlarda bilemedi yüreğimizdeki sevginin bağbozumu zamanını…


Bazen de sevdik ama orantı kuramadık yüzümüze gözümüze bulaştırdık…


Ya annemizi çok sevip eşimizi boşladık…


Ya eşimizi çok sevip annemize ilgisiz kaldık…


Bilemedik sevginin soyut bir kavram olduğunu,


Herkesi sevmeye yetecek kadar bir yüreğimiz olduğunu


Ve tonlarca ağırlıkta sevgiyi taşıyabileceğini…


…Ruhumuzdaki dalgalarda gemilerini alabora etsek de,


Onlar bizi karşılıksız hiçbir menfaat gözetmeden seviyorlar...


Oğlu olduğumuz için,


Eşi olduğumuz için,


Babası olduğumuz için,


Eğer onların bu sevgilerine karşılık birazcık emek harcasaydık,


Bakışlarımıza bahar mevsimini getirseydik,


Yani demem o ki sevgilerini hak etseydik…


Bu üç kadında bizim için canını verirdi…


Dedim ya biz bu üç kadını adam gibi sevmesini beceremedik…


MEHMET ORHAN DURDU

Arkadaşlar güzel bir yazı okudukca içindekileri neler var anlamı büyük
evet sevdiğimiz kişiye seni seviyorum diyemiyoruz cekingenlik var hala bazılarımızda diyorum ama.
yetiştirme tarzından ortamdan olabilir .yazIyi okuyan erkekler icinde kacI kendini görebilir,

ya da kac tanesi de, ben de bu erkeklerden biriyim
der,diye acep itirafta bulunur ?
Ya da tekrar herseyi bir gözden gecirip,
tekrar keske söye keske böyle diye diye .....

25 Şubat 2010 Perşembe

KANDİLİNİZ MUBAREK OLSUN..ARKADAŞLAR..


Gül sevginin tacıdır o yüzden her bahar gülle taçlanır, o gül ki Muhammed (SAV)\'ı anlatır. Muhammed (SAV)\'ı anlayana gül koklatılır, gül kokulu KANDİLİNİZ MÜBAREK olsun. Arkadaşlar..

20 Şubat 2010 Cumartesi

ELMALI KEK..


MALZEMELER..

2 su bardağı un
3 yumurta
8 çorba kaşığı şeker
1 paket kabartma tozu
4 çorba kaşığı süt
1 çay kaşığı tarçın
2 tane elma
1.su bardağı sıvı yağ.





YAPILIŞI..

1. Toz ve şeker yumurtayı çırpıyoruz. Karışıma; un, süt ve kabartma tozunu ekliyoruz.
2. Karışımı yağlanmış kalıba döküyoruz.
3. Elmaları soyup, yarım ay şeklinde dilimliyoruz.
4. Dilimleri kek hamurunun üzerine diziyoruz.
5. Son olarak üzerine tarçın serpip, önceden ısıtılmış 180 derecelik fırında 25 dakika pişiriyoruz.Afiyet olsun..

17 Şubat 2010 Çarşamba

ŞEKERLİ KREP..

Arkadaslar, kahvaltı için krep yaptım .  kreplere kabartma tozu  katılmaz genellikle  Ama katiyorum. Cok da guzel oluyor......


MALZEMELER..

3 su bardağı un
2 su bardagi sut
2 yumurta
1/2 cay kasigi tuz
1 tatlı kaşığı şeker (isteyen)
1/2 cay kasigi kabartma tozu
2 corba kasigi sivi yag

YAPILIŞI..
Unu ve kabartma tozunu derin bir kaba bosaltin, yumurtalari tek tek karistirin.Yagi,
tuzu ve sekeri ekleyin, sutle yavas yavas sulandirin.Krep hamurunun putursuz
olmasi gerekir.
-Hamurun tum malzemelerini catalla cirparak ya da mikserde karistirin. Krepleri hazirlamadan
once hamurunuzu buzdolabinda en az 2 saat dinlendirin.
-Krepleri mumkunse teflon tavada cok az tereyaginda hazirlayin. Tereyagini kizdirdiktan
sonra bir kepce hamuru tavaya bosaltin ve sivi kisimlari ceperlere dogru akacak
sekilde tavayi hareket ettirin. Bir tarafin pistigini nasil anlarsiniz; artik karisim katilasmistir ve ucunu spatula ile kaldirabiliyorsunuzdur.Pismeyen tarafi spatula ile cevirin, yada yapabiliyorsaniz havaya firlatip pismeyen tarfi denk getirmek icin cesitli denemeler yapabilirsiniz :) ... cevirmek icin duz, genis bir
tabak da kullanabilirsiniz. Ama spatula ile hafif sagindan solundan krepi kaldirirsaniz krep tavadan kurtuluyor. Gerisi kolay.
Krepleri recel , bal ,surerek ;yada icerisine  peynir ve yesil biberle durum yaparak yiyebilirsiniz.
Afiyet olsun...

13 Şubat 2010 Cumartesi

ARKADAŞLAR SEVGİLİLER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN..

Arkadaşlar SEVGİLİLER gününüz kutlu olsun..


Her sabah uyandığımda yaptığım ilk şey seni düşünmek

Her gece gözlerimi kapatınca yaptığım son şey seni düşünmek

Sen benim her düşüncemde ve her nefes alışımdasın

Yaptığım herşeyde sana olan duygularım güçleniyor

Seni seviyorum demek istiyorum  ama en zor yerine varıyorum

Bu yüzden sana verebilecek herşeyimi, KALBİMİ VERİYORUM

SEVGİLİLER GÜNÜN KUTLU OLSUN ...34..Yıllık Sevgili Hayat arkadaşım Dert ortağım.Eşim.....

10 Şubat 2010 Çarşamba

BİR FİNCAN KAHVENİN KIRK YIL HATIRI VARDIR..




Bir Fincan Kahvenin Kırk Yıl Hatırı Vardır atasözünün anlamı, açıklaması ..Arkadaşlar...


Bu atasözüyle anlatılmak istenen, yapacağınız bir iyiliğin kolay kolay unutulmayacağıdır. Bazı insanlar bu tür davranışlara çok değer verirler. Kendilerine bir kişi iyilik yaptığında bunu unutmazlar. En kısa zamanda gördükleri iyilik karşısında, iyilik yapana yardım etmek için fırsat kollarlar. İyilik yapan kişi belkide yaptığı iyiliği hiç önemsemez, basit bir şey gibi görür. Ancak karşısında ki buna çok değer verir.
Bu atasözüyle ilgili bir çok hikaye anlatılmaktadır. Bunlardan birini az çok hatırlıyorum. Küçük bir çocuk bir kapı çalar ve o evdeki hanımda kendisine bir bardak süt ikram etmişti. Çocuk bunu hiç unutmamıştı. Büyüdüğünde doktor olan çocuğa, bir bardak süt veren hanım hasta olarak gitmişti. Ameliyat olması gerekiyordu. Doktor ameliyatını yapıp, hastalığı önlemeyi başarmış yapılan bu ameliyatın ücreti olarakta küçük bir not düşmüştü "ücreti bir bardak süt karşılığında ödenmiştir."Alıntı..



İşte hayat böyledir. Kimine bin kez iyilik yaparsınız ama size zarar verir, kimine de önemsenmeyecek kadar küçük bir iyilik yaparsınız ama kişi bu iyiliği asla unutmaz ve ilk fırsatta o da size iyilik yapmak için çaba harcar  arkadaşlar..

4 Şubat 2010 Perşembe

KAKAOLU PUDİNG.



MALZEMELER..
1 litre süt
2 çorba tepeleme kakao
3 çorba kaşığı ılık su
1 su baradğı toz şeker
1 adet yumurta
1 paket vanilya
1 çorba kaşığı tepelem mısır nişastası
2 çorba kaşığı tepeleme un
50 gr margarin
YAPILIŞI..


Tencerede yumurta ile şekeri çırpın. Kakaoyu 3 çorba kaşığı ılık suda ezin. Unu, nişastayı, vanilyayı ve kakaoyu yumurtalı karışıma ekleyip çırpmaya devam edin. Üzerine sütü ekleyip ocağın altını açın ve orta ateşte karıştırarak muhallebi kıvamında pişirin. Göz göz olunca margarini de ekleyip birkaç dakika daha karıştırmadan pişirip ocaktan alıp kaselere boşaltın üzerini istediğiniz gibi süsleyin..


Afiyet olsun ..

2 Şubat 2010 Salı

HIRSIZ ÇOCUKLAR..

Çocuk niçin hırsızlık yapar? Ya git getir derler, ama nasıl getirirsen getir derler. Ya git bul derler ama nasıl bulursan bul derler. Ya bizim işimiz bitti artık kendi başının çaresine bak derler. Ya enayimisin oğlum başkaları kazanacak sen onları sövüşleyecen derler. Ya baba rakı parası ister. Ya anne kumar parası ister. Ya anne çekip gitmiştir, ya da baba başka bir kadınla evlenmiştir. Kalabalıktır aile bazı zaman. Ya da büyük şehrin kenarına gelip yamanmaya çalışmıştır hayata aile. Okula gitmeyeceksin artık denilmiştir. Para kazanacan denilmiştir ama nasıl kazanacağın söylenilmemiştir.







Bazen da bunların hiç biri yoktur, ama çocuk yine hırsızlık yapar. Niye yapar şimdi ona bakalım.






Pedagoji uzmanlarınca, okul öncesi dönemde görülen izinsiz eşya alma bir uyum ve davranış bozukluğu olarak kabul edilmez. Zira 3-6 yaşları arasında çocuklar, ‘ben merkezci’ bir kişiliğe sahip oldukları için, gittikleri evlerde veya kreşte arkadaşlarında gördükleri oyuncak ya da benzeri şeyleri almakta sakınca görmezler. Bu yaşlarda çocuklar kendilerini dünyanın merkezinde görürler. Herkes ve her şey onlara hizmet etmek ve isteklerini karşılamak için vardır. ‘Mülkiyet’ duygusu tam olarak gelişmediği için, çocuklar, başka birine ait eşyayı izinsiz olarak almanın kötü bir davranış olduğunu anlamakta güçlük çekerler. Bu nedenle, ‘çalma’ davranışının bir uyum ve davranış bozukluğu olarak ele alınabilmesi için çocuğun ilkokul çağına gelmiş olması gerekir.






Çocuklarda bir uyum ve davranış bozukluğu olarak ortaya çıkan ve gerekli müdahaleler yapılmadığı takdirde ilerleyen yaşlarda da görülen bu duruma psikolojide “kleptomani” (çalmaktan haz alma ve heyecan duyma) olarak isimlendirilir. Kleptomaniye kaynak teşkil edecek tutumları şu şekilde sıralayıp özetleyebiliriz:






Anne babaların aşırı disiplinli ve katı tutumları, çocukların, kardeşleriyle, komşu, arkadaş ve akraba çocuklarıyla sıklıkla kıyaslandığı aile ortamları çalma davranışına zemin hazırlayabilir. Ailenin ekonomik güçlükler nedeniyle çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını giderememesi, anne-babanın paraya aşırı düşkünlüğü veya cimriliği, parayı çocuğa karşı bir tehdit aracı olarak kullanması gibi hatalı tutumlar da, çalma davranışının ortaya çıkmasına neden olabilir.






Çocuğun kendini değersiz hissetmesi çalma davranışını destekler. Kendini yetersiz hisseden çocuk, beğendiği eşyaları çalarak, kendini değerli kılmaya çalışır. Yetersizlik duyguları taşıyan çocuğun sürekli kontrol altında tutulması, davranışlarının eleştirilmesi kendisine güvenilmediği duygusunu pekiştirir. Kendisini değersiz hisseden çocukta, öz güven duygusu gittikçe zayıflar, eşya veya para çalarak bu zayıflığı telafi etmeye çalışır. Anne babanın cüzdanından veya cebinden çalınan para, onun dünyasında bir anlamda esirgedikleri sevgiyi ve ilgiyi sembolize etmektedir. Esirgedikleri sevgi ve ilgiye karşılık olarak paralarını almaktadır.






Anne ve babadan çaldığı para ile arkadaşlarına kola ve çikolata ikram eden, borç veren çocuklar, kendisini onların yanında güçlü ve üstün hissederek değersizlik duygusunu yenmeye çalışmaktadır.






Kardeşlerini veya örnek gösterilen yaşıtlarını kıskanan bir çocuk yaşadığı rekabet duygusunu bastırabilmek için çalma davranışı gösterebilir. Bu nedenle uyum bozukluğu geliştiren çocuklarda görülen çalma davranışı, kıskandığı veya rekabet ettiği kişiden öç almak anlamına gelmektedir.






Fiziksel ve ruhsal ihtiyaçların giderilmeyişi çalma davranışına neden olabilmektedir. Yeterince sevilmediğini düşünen, duygusal anlamda yeterince ilgi görmeyen çocuk, başkalarına ait eşyaları çalarak elde edemediği sevgi açığını gidermeye çalışır. Bu sebeple, kimsesiz çocuklarda, sokak çocuklarında ve aileleri tarafından dışlanmış çocuklarda çalma davranışı daha sık görülmektedir.






Çocuklarında çalma davranışı olduğunu gören anne babalar, yanlış yaklaşımlarla işi daha da zorlaştırmamak için, mutlara bir psikologla görüşmeli, onun yardımıyla çalmanın altında yatan sebebi bulmalı, bu sebebi ortadan kaldıracak şekilde tutumlarını değiştirmelidir.






Bu durumda anne ve babaya düşen görevler çok büyüktür.






Yargılayıcı ve suçlayıcı olmamak, aşağılayıcı, küçük düşürücü ve ayıplayıcı dil kullanmamak, çocuğu başkalarının yanında deşifre etmemek, çalma davranışı nedeniyle aşırı heyecan ve telaş göstermemek, çalma davranışını terk ettirmek için şiddete, cezaya ve yasağa başvurmamak çok önemlidir.






En önemlisi çocuğun ruhsal ihtiyacı olan sevgiyi, ilgiyi ve güveni içten gelerek vermek, onun bu alandaki eksikliğini gidermek çok önemlidir. Duygularını, sıkıntılarını ve tepkilerini açıkça ifade etmesine izin vermek gerekir. Yapmacık ilgi ve sevgi gösterileri çocuk tarafından fark edilecek ve fazla iyileştirici bir etkisi olmayacaktır.






Mülkiyet kavramını geliştirmeliyiz: Çocuğumuza ihtiyaç duyduğu oyuncakları almalıyız. Başka çocukların elinde oyuncak gördüğü zaman kendi oyuncakları aklına gelecek, “benim de oyuncaklarım var,” diye düşünecektir. Onun izni olmadan oyuncaklarını ve eşyalarını başka çocuklara vermemeliyiz. Böylece başkasına ait bir şeyi onun izni olmadan alınamayacağını öğretmiş oluruz.






Gerekli maddî ihtiyaçlarını karşılamalıyız: Çocuklarımızı yiyecek, giyecek, oyuncak ve harçlık gibi temel ihtiyaçlardan mahrum bırakmamalıyız. Çocuklar sahip oldukları şeyler konusunda kendilerini başka çocuklarla kıyaslamada oldukça ustadır. Sizden bir şey isteyip aldıramadığı zaman; ”Ama Ahmet’in var” der. Bir şeye izin vermediğiniz zaman; “Ama Ahmet’in annesi izin veriyor” der. Arkadaşlarının yanında mahcup olmaması için yeteri kadar harçlık vermeliyiz. Arkadaşı harçlığı ile simit, kola veya çikolata alıp yerken onun bunları alacak parası olmadığı zaman aşağılık ve yetersizlik duygusuna kapılabilir. Harçlığı olmayan bir çocuk, arkadaşlarına karşı mahcup olmamak için evden para çalabilir. Bazen harçlığı ile arkadaşına bir şeyler ısmarlaması veya aldığı bir yiyeceği arkadaşı ile paylaşması için teşvik etmeliyiz. Böylece almanın yanında vermeyi de öğrenmiş olacaktır.






Ancak burada da ailenin ekonomik durumu ne olursa olsun aşırıya kaçmak çocuğun dünyasında başka sorunların ortaya çıkmasına sebep olur. Ya da en azından aileler kendi çocuklarına harçlık verirken onun fakir ailelerin çocuklarından arkadaşları olabileceğini hesaba katmalıdırlar. Böylece hem kendi çocuklarına hem de başkalarının çocuklarına iyilik etmiş olur
Habersiz alma davranışlarına tepki göstermeliyiz: Başkasına ait bir şeyi habersiz ve izinsiz aldığı zaman bunun doğru bir davranış olmadığını, o kişinin veya çocuğun eşyasını veya oyuncağını bulamadığı zaman üzüleceğini, suçlayıcı ve utandırıcı bir dil kullanmadan anlatmamız ve o şeyi sahibine geri verilmesini temin etmemiz gerekir. Çocuğu mahcup etmemek veya karşı tarafa mahcup olmamak için yaptığı davranışı görmezden gelmek doğru değildir.






Çocuğa doğru model olmalıyız: Başkalarına ait mülkiyete saygı duyarak çocuğumuza doğru örnek olmalıyız. Kimi anne babalar sohbet ederken insanlarda dürüstlük kalmadığını, çalmadan, hile yapmadan ve yalan söylemeden zengin olunamayacağını söyler bu konuda örnekler verirler. Çocuklar da bu sözlere kulak misafiri olur, zenginlere kızar, mülkiyete saygı duymazlar. Çalma davranışına ait örnekler verirken, övücü ve hak verici sözler kullanmaktan sakınmalıyız.






Çocukla konuşmalıyız: İlk çalma olayı ile karşılaştığınızda telaşa kapılmadan yumuşak ve dost bir ses tonuyla yaptığı davranışın normal olmadığına çocuğu inandırmalıyız. Ona güvendiğimizi, bu işi bir daha yapmayacağını bildiğimizi söylemeliyiz. Bu konuşma yine gizli kalmalı ve çocuk deşifre edilmemelidir.






Bir psikolojik hastalık olan ve tedavi edilmesi çok büyük çabalar gerektiren bir hastalığı, sağlıklı bir çocuğa yüklemek ve bunun için ekonomik şartları öne sürmek bir sosyal cinayetten başka bir şey değildir. Hırsız çocuklar bir su testisidir ve su yolunda kırılırlar. Geleceğin gangsterleri, canileri, eroin tüccarları kısacası kötü adamları işe hep hırsızlık yaparak başlamışlardır. Hırsızlık onların ilk mektebidir. Piştikleri yerdir. Yo sanmayın bunu sadece çocuklar yapar. Adamın babası rüşvet alıyorsa çocukta rüşvet almadan elini oynatmaz. Çocuğun babası ev yaparken çimentodan çalışıyorsa, çocukta da bir şey üretirken malzemeden çalmanın gayet doğal bir şey olduğu öğretilir. Ve bu usta çırak usulü nesilden nesile aktarılır.






“Birkaç hafta önce hırsızlık suçunda yakalanmış 8/11 yaşındaki P.B`ye İstanbul Emniyet Müdürü nasihat etmiş, o da alışılageldiği şekilde pişmanlığını ifade etmek yerine, `çıkınca yeniden yapacağını` söyleyerek rest çekmişti. Okumak istemediğini söylüyor P.B. Yapmak istediği tek şey hırsızlık. Bu gerçek olabilir mi? Bu nasıl bir gerçekliktir? P.B`nin bakışları asla sekiz yaşındaki bir çocuğun bakışları değil.”






“Emniyet Genel Müdürlüğü rakamlarına göre, 2005 yılının ilk 6 ayında şüpheli sayısının 204 bin 38 olduğunu, bunların 29 bin 968’ini çocukların oluşturduğunu söyledi. Mala karşı işlenen suçlarda her 100 şüphelinden 25`ini çocukların oluşturduğuna işaret ederek, “Bu çocuklardan yüzde 80`i hırsızlıkla suçlanıyor” dedi. Mala karşı işlenen suçların başında hırsızlığın geldiğini bildiren rapor, hırsızlıkla suçlanan her 100 kişiden 34’ünün çocuk olduğunu vurguladı. Rapor, hırsızlıkla suçlanan her 100 çocuktan 13’ünün de kız çocuğu olduğuna dikkati çekti. “KIZ ÇOCUKLAR EN ÇOK YANKESİCİLİK YAPIYOR” Kız çocuklarının en çok işledikleri suçun yankesicilik olduğunu ifade eden rapor, “Şüpheli her 100 kız çocuğundan 43’ü yankesicilikle suçlanıyor” diyor. “Resmi kurum ve kuruluşlardan yapılan tüm hırsızlıkların yüzde 48’inde, yankesiciliğin yüzde 42’sinde, kapkaççılığın yüzde 40’ında, otodan hırsızlığın yüzde 34’ünde, işyerinden hırsızlığın yüzde 33’ünde, evden hırsızlığın yüzde 30’unda, oto hırsızlığının yüzde 27’sinde çocuklar şüpheli. Tüm gasp şüphelilerinin yüzde 24’ü, tüm “mala zarar vermek”, “suç eşyası satın almak, satmak ve saklamak” suçu şüphelilerinin yüzde 14’ü, tüm “bilişim” suçu şüphelilerinin yüzde 13’ü çocuklardan oluşuyor.”






“Yaşının iki katı suç dosyası bulunan Pınar, geçen kasım ayında yakalandığında İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah`ın elini öpmüş, `Bir daha hırsızlık yapmayacağım` sözünü vermişti. Ancak sözünü tutamayan Pınar, önceki gün 17`nci kez yakalandı. Pınar ve bir arkadaşı, yurt dışından dönen bir kişinin içinde 40 bin YTL bulunan çantasını çaldıkları için aranıyordu.






17`nci işinden sonra önceki gün yakalanan Pınar B. yine Eyüp Çocuk Yuvası`na yerleştirildi. Pınar aynı yuvaya daha önce 16 kez yerleştirilmiş ancak her seferinde ya kaçmış veya ailesi tarafından kaçırılmıştı. Yurt yetkilileri, Pınar`ın yeniden kaçmak için fırsat kolladığına inanıyor.






Son yakalanışında polise ifade veren Pınar artık hırsızlık yapmak istemediğini ancak ailesinin kendisini zorladığını söyledi. Dayak ve işkenceyle suça zorlandığını dile getiren küçük kız, polise şunları söyledi: `Eğer hırsızlık yapmazsam ya da başarısız olursam ailem beni cezalandırıyor. Aç bırakıyor ya da karanlık odaya kapatıyorlar. Bazen dövüyorlar. Ben de okula gitmek istiyorum. Arkadaşlarım olsun istiyorum. Arkadaşlarımla parklarda, okul bahçesinde oynamak istiyorum. Ama bunu söylersem ailem beni döver. Bana, `15 yaşına kadar bu işi yapacaksın` diyorlar.`






İstanbul’da Pınar. gibi aileleri tarafından suça itilen onlarca çocuk var. Devletin, bu çocukları korumak için yurtlara yerleştirmesi de çözüm olmuyor. Aileler, çocuklarını yurtlardan çıkarmak için her yolu deniyor. Kimileri sopa ve bıçakla yurt basıp çocuklarını kaçırıyor. Kimileri de pahalı hediyeler vererek kaçmalarını sağlıyor.






Pek çok çocuk İstanbul Atatürk Havalimanı`nı üs olarak kullanıyor. Bu çocuklar üç grup halinde kapkaç veya hırsızlık yapıyor. İlk grupta 5 ve 7, ikinci grupta 12 ve 15, üçüncü grupta 16 ve 18 yaşındakiler çalıştırılıyor. 16 ve 18 yaş grubu, Dış Hatlar Terminali`nde valizlerdeki etiketlerden yolcunun geldiği ülkeyi tespit edip yaşı küçük gruba bildiriyor. Hemen ardından takip başlıyor. Evinin önüne kadar izlenen `kurban` taksiden iner inmez 5 ve 7 yaş grubundaki çocuklar `yardıma` koşuyor, taşıma bahanesiyle aldıkları çanta veya valizleri kimseye fark ettirmeden alıp kaçıyorlar. Hacıhüsrev`de oturuyorlar lüks semtte daire alıyorlar.






Yakalanan genç hırsızlardan bazıları lüks otomobillerle geziyor. Şebeke üyeleri lüks semtlere kolayca girip çıkmak için lüks otomobilleri tercih ediyor. Bir polis yetkilisi, çocuklarına hırsızlık yaptıran ailelerin mal varlıklarının incelenmesi gerektiğini söyledi. İstanbul`un Hacıhüsrev semtinde oturmalarına rağmen bazı ailelerin lüks semtlerde evler satın aldıklarını belirten polis yetkilisi, `Son 15 gün içinde bu çocuklar yaptıkları kapkaçla 80 bin YTL elde ettiler. Bu kadar parayla tabii ki lüks arabalar alırlar. Bu ailelerin evleri Hacıhüsrev`de görünüyor. Ancak birçok lüks semtte evleri var. Devlet çocuklara hiçbir şey yapamıyorsa neden ailelerini incelemiyor. Bir devlet memuru için soruşturmada bunlar yapılırken bu ailelere neden uygulanmıyor?`






“Bu arada, Avukat Ahu Sinem Civiloğlu’nun araştırması da, Türkiye`deki çocuk suçluluğu konusunda alarm zillerinin çaldığını gösteriyor. Araştırmaya göre, çocukların işlediği suçlar arasında yüzde 34 oranla hırsızlık ilk sırayı alıyor.”






“2007-12-07 11:59 Bursa`da ailelerinden kiraladıkları yaşı küçük çocuklara çok sayıda ilde hırsızlık yaptırdıkları iddia edilen organize Roman çetesi göçertildi. 44 kişinin evlerine yapılan şok baskınlarla gözaltına alındığı olayla ilgili olarak 4 çete liderinin hesaplarındaki 500 bin YTL nakit, 100 bin YTL`lik altın, 50 adet arsa arazi ve ev tapusu ile son model 6 otomobille el koyuldu. Hırsızlık işinde başarılı olan küçük çocukları, `şampiyon` gibi lakaplarla motive eden şebekenin, hırsızlık yapamayan çocukların ellerine ise naylon poşet damlatarak işkence yaptırdığı ortaya çıktı. Kendi aralarında Romanca konuşan çete üyelerinin hırsızlık yapacak çocuklar için gözlemci ve son derece hızlı otomobil kullanan bir şoförle ile birlikte araç tahsis ettikleri belirlendi. Organize polisi, 4 ayrı güvenlik kamerasındaki çocuk hırsızların görüntülerini de delil olarak mahkemeye gönderdi.






Emniyet Müdürlüğü`nden yapılan açıklamaya göre, Bursa`da mala karşı işlenen suçları mercek altına alan polis, yaptığı analiz sonucunda bu hırsızlık suçlarının çoğunun yaşları 12`den küçük Roman çocuklar tarafından işlendiğini belirledi. Küçük yaşta olmalarına rağmen 60-70 ayrı suçtan kaydı bulunan çocukların ceza ehliyetinin olmadığı için serbest bırakıldığı görüldü.






Bunun üzerine asayiş ve organize polisi, Roman vatandaşlara yönelik takip başlattı. 6 aylık planlı incelemenin ardından D.A. H.A. F.K. ve A.K.`nın liderliğindeki örgütün koordineli olarak ve son derece profesyonel bir şekilde `gurbet` dedikleri Eskişehir, İzmir, Yalova, Sakarya, Kocaeli, Ankara ve Manisa`ya hırsızlık yapmak için gittikleri belirlendi.






Son derece hızlı otomobil kullanan şoförlere günlük 100 YTL para vererek kiralayan 4 liderin, Çöni dedikleri yaşı küçük çocukların ailelerine ödeme yaparak çocukları kiraladıkları ve hırsızlıktan elde edilen hasılatı ailelerle birlikte paylaştıkları ortaya çıktı. Ayrıca kendi aralarında Romanca konuşan şüpheliler için polis suç fezlekesine Romanca sözlük de ekledi. Polis, çetenin bu şekilde yaşı küçük çocuklara yaptırılan 76 eylemini belirledi.”






Haberler, istatistikkler, raporlar gırla gidiyor. Ama somut çözüm önerisi için kimse bir şey demiyor. Sosyal görevlerini yerine getirmeyen bir devletin kendisi hukuk devleti bile olsa hırsız çocukları cezalandırarak yada gözetim altında tutarak sorunu çözmesi mümkün olmuyor. Çalma hastalığı dışında problemin temel nedeninin Türkiye’nin birçok sorunu gibi hırsız çocuklar probleminin temelinde de eğitim ve işsizlik problemine ortak bir yaklaşım ve çözüm yolu bulunamamasının yattığını görüyoruz.






Yani aileler çocuklarını ya hiç öğretime gönderemiyorlar ya da ilk öğretimi bitirdikten sonra ya çırak yapıyorlar yada sokağa bırakıyorlar.






Winnicott isimli bir bilim adamı "hırsızlık yapan çocuk annesini arar" demiştir Yani hırsızlık bir anne yokluğu neticesidir Anne hayatta olabilir Hayatta olmaması şüphesiz daha büyük bir kayıptır Ancak hayatta olduğu halde gerçek bir anne davranışı gösteremeyebilir Özellikle sevgi, şefkat, ilgi konularında çocuğuna sıcak analık yapamayabilir İşte Winnicott bu tip annelerden bahis etmek¬tedir






Sevgisiz anneler çocuk için birinci plânda şanssızlıktır Yine şöyle bir söz vardır: "Her anne babanın çocuğu vardır, ancak pek çok çocuğun anne ve babası yoktur" Ne kadar an¬lamlı değil mi? Şüphesiz insanın çocuğu olmuşsa anne ve ba¬ba olmuştur Ancak her çocuğun anne ve babası yoktur den¬mekle, şeklen var ama sevgi, şefkat, ilgi anlamında yok anla¬mındadır Bu söz çok çok iyi değerlendirilmelidir Anne ve baba sık sık kendilerine bu sözü hatırlatmalıdır






Ona göre hattı hareketini yeniden gözden geçirmelidir Aslında gerçek anne ve baba olabilmenin yolu, çocuğa karşı, samimi sevgi, şefkat ve ilgiden geçmektedir Samimiyetle belirtmek isterim ki para ve ekonomik durumlar ikinci planda mühimdir Para¬sız yapılabilecek o kadar çok çocuk hizmetleri vardır ki, bun¬ları bilip de bu hizmetlerin çocuğa götürülmediğini görmek gerçekten herkes gibi bizleri de çok üzmektedir Sevgi, ilgi, şefkat ve buna bağlı özellikler çocuk psiko-sosyal gelişiminde pek önemlidir






Görüldüğü gibi bunların da direkt olarak para ile ilgisi yok¬tur Sevgi, şefkat, ilgi gibi görünümler sözgelimi bakkaldan para ile satın alınacak şeyler midir? Öyle ise ekonomik yön¬den yetersizlik duyan aileler ve herkes bu gerçekleri göz ardı etmemelidir Nice aşıklar vardır ki sevgilisinin bir tebessümü için can vermeye hazırdırlar Para bunun neresindedir? Sevgi olayını daha iyi açıklayabilmek için edebiyat, şiir dünyasına bir göz atmak yeterlidir "Seni bir an görmesem kederimden ölürüm", " aşkın ruhumu aydınlatan bir meşale her şeyi onun ışığında görüyorum", "yıldızların üstündeki müstesna sevgin her zaman yollarımı aydınlatacak", "sensiz yaşamam bil ki bu benim için yemindir" diyen şairler güfte yazarları acaba ya¬lanla mı iştigal etmektedirler? Hayır, sevginin ne olduğunu kavrayabilmiş nice insan aşkı tarif edebilmek için mısraların çok yetersiz kaldığını yakinen bilebilirler Yani şair ve güfte yazarlarının yukarıda birkaç örneğini sunduğumuz ifadelerini aşkı, sevgiyi izah etmede az bile olduğunu anlatabilirler






İşte sevgi denilen o tılsımlı sözcük iyi kavranmalıdır Çocuk da yakınlarından ilk önce bunu istemektedir Eğer bana bu alanlarda çalışan 30 yıllık uzman ve profesör doktor olarak " çocuk mutluluğunu ve rehberliğini bir tek kelime ile özet¬leyiniz, bizim başka söz dinleyecek vaktimiz yok" denilseydi derhal "sevgi" diye cevap verirdim İşte sevgi insan hayatın¬da sağlığında bu denli aslî unsurlardandır Sadece çocuk için değil şüphesiz tüm insan için de durum aynıdır






Ancak he¬nüz psiko-sosyal erginliğe ve olgunluğa ulaşmamış, yetişme evresinde olan birey için bu haliyle çok daha acil bir ihtiyaç olmaktadır Burada belirtilen ve çocuğun hırsızlığa teşebbüsünde anne yoksunluğu olarak da bildirilen olaya tıbta "Anne yoksunlu¬ğu sendromu (Carence Maternelle)" denilmektedir Çocuk anne noksanlığı sendromunda olduğunu tabiî ki bilmez an¬cak mutsuzluğunun farkındadır Çocuğu azarlamak veya korkutmak asla faydalı değildir Zira çocuk bilinçaltı uyarıla¬ra mukavemet edemez Yani içinden gelen duygularını bü¬yükler gibi yerine göre maskeleyemez Baş belası çocuk yok, ihmal edilmiş çocuk vardır






İşte buda hırsız çocuklara ait yaşanmış bir hikaye






“Babası çalışmıyor ,bütün gün onunla oynuyor,gezdiriyor ,bazen annesiyle kavga etse de genelde mutlu yaşıyorlardı. Babası onu seviyordu, onunla gurur duyuyor, okuluyla ilgileniyor, arkadaşları kantinden yiyecek alırken oğlunun da istediğini alabilmesi için bol para bırakıp gidiyordu.






Öğretmen birinci sınıfa yeni başlayan öğrencilere, ailesi ile ilgili değişik sorular soruyordu.


-"Annenin eğitim durumu"






-"Annem okuma bilmiyor öğretmenim" diye cevap verdiğinde herkes birbirine baktı şaşkın şaşkın. Bu devirde okuma-yazma bilmeyen bir annesinin olması tuhaf gelmişti arkadaşlarına.






-"Baban" diye sordu öğretmen


-"Babam okumayı biliyor öğretmen" diye cevap verdi gururla.


Sonra annesinin ve babasının işini sordu öğretmen.


-"Babam çalışmıyor, annem kardeşime bakıyor" dedi çocuk.


-"İyi ama..." dedi öğretmen "sen çok para harcıyorsun, güzel giyiniyorsun. Baban muhakkak çalışıyordur."


Çocuklardan bir ikisi kıkırdamaya başladı.


-"Niye gülüyorsunuz?" dedi öğretmen.


-"Öğretmenim" dedi çocuklar.


-"Onun babası geceleri çalışıyor. Geceleri avlanıyor" dediler.


-"Ne demek o!" diye azarladı öğretmen çocukları. Birisi bağırdı.


-"Öğretmenim onun babası hırsız..."

Bu son cümle, bütün sınıfı susturmuştu. Can’ın ise başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibiydi. Babası, biricik babası, demek geceleri hırsızlık yapıyordu. Hem de ona dürüstlük dersleri veren babası, komşunun bahçesinden mandalina kopardı diye bağıran babası bir hırsız olamazdı. Can havliyle koştu, kaçtı sınıftan. Ağlaya ağlaya evine kadar koştu. Evlerinin kapısına vardığında ağlamaktan yorgun düşen vücudu yere yığılıverdi.”
Hırsız çocuklar diğer mağdur çocuklar gibi bir ülkenin bir milletin ayıbıdır. Her şeyi temizleyebilirsiniz ama bunu temizleyemezsiniz. Zira bu vicdani bir meseledir. Vicdanı da ancak vicdansızlıklara göz yummayarak sırtınızı dönmeyerek temizleyebilirsiniz.
Alıntı....


Arkadaşlar bu yazıyı netten okurken çok etkilendim her çocuk doğarken eşik doğuyor
ama kaderleri ayrı yazılıyor Aile ortamı yetiştirilme şekli ailedeki anne baba faktörü..daha çok şeyler..