31 Ekim 2009 Cumartesi

EV YAPIMI LAHMACUN..





Arkadaşlar bu gün lahmacun yapayım dedim az kalsın yakıyordum benim ev sahile yakın ya bir fırtına cıktı yağmur nasıl balkonda çiçeklerim vardı hepsi yerlere dağılmış bende bir ikisini kurtarırım derken balkonda onlarla uğraşırken çiçekleri kurtardım ama nerdeyse lahmacunumu yakıyordum ...

MALZEMELER..

5.su bardağı un

3.su bardağı ılık su.

1.çorba kaşığı şeker.

3.çay kaşığı tuz.

1.paket yaş maya.

HARCIMIZ İÇİN.

300 gr kıyma.

2.tane büyük boy soğan.

2.tane sivri biber.

2.çorba kaşığı salca.

maydanoz.

3.kaşık sıvı yağ.

baharatı istediğiniz gibi ekleyin..

YAPILIŞI.

Öncelikle malzemelerimizi yoğurup hamurumuzu mayalanmaya bırakalım biraz cıvık bir hamur elde edelim .Daha sonra tüm harç malzemelerimizi yoğuruyoruz hamurumuz mayalandıktan sonra fayansımıza unumuzu serpip hamurumuzu bezeler yapıp unun üzerine alıyoruz hamur cıvık olduğu için hamuru toplamadan hamurun üzerine un serpin daha iyi oluyor elinize yapişmaz bezeler tam 15 adet oluyor daha sonra tabak kadar açtığınız hamurlara harcınızı sürün unladığınız tepsiye dizin ben fırında yaptım teflondada oluyor fırın ısısını biraz yüksek tutun kıymalar birde hamur güzel oluyor..Afiyet olsun..





28 Ekim 2009 Çarşamba

CUMHURİYET..



Arkadaşlar CUMHURİYET ,Bayramımız kutlu olsun..
.YAŞASIN CUMHURİYET
Gölköy adında bir yer varmış
Gelibolu'da,Televizyonda gösterdiler geçen gün.
Gelenek edinmiş köy halkı,"
Ben kendimi bildim bileli bu böyledir"Diyor muhtar
.29 Ekim'de toptan sünnet ederlermiş çocuklarını.
.Derken ekranda entarili bir çocuk belirdi,
Kirvesi tutmuş kolundan,Yatırdılar bir kamp yatağına
,Ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdiElinde bıçağıyla,Çocuk kaldırdı başını, bağırdı
:"Yaşasın Cumhuriyet"
diyeBunun üzerine de ekran karardı..
♥Korkarım bu, sade Gölköy'lülerin değil, umumumuzun,Sade küçüklerimizin değil, büyüklerimizin de
Düştüğü bir tarihsel yanılgı,Çünkü sünnet değil, farzdır cumhuriyet..
.Can YÜCEL

26 Ekim 2009 Pazartesi

FIRINDA PALAMUT..



MALZEMELER..
Yarım demet maydanoz
Yarım çay bardağı zeytinyağı
1.5 kuru soğan
2. domates
2.. palamut (orta boy)
1 limon
2 defne yaprağı
3 sivribiber
tuz
HAZIRLANIŞI
Balıkları temizletip iki parmak kalınlığında halka halka kestirin, hafifçe tuzlayın. Bir fırın tepsisine dizin. Kabukları soyulup halka halka doğranmış soğan ve domatesleri, sap ve çekirdekleri çıkarılıp iki eşit parçaya bölünmüş biberleri ve yaprakları ayıklanıp İNCE kıyılmış maydanozu balıkların üzerine döşeyin. Üstüne defne yapraklarını koyun, zeytinyağını gezdirerek dökün. Kabuğunu soyup kestiğiniz limon dilimlerini balıkların üstüne yerleştirin. Tepsinin üstünü alimünyum folyo ile örtün. Önceden 180 derecede ısıtılmış fırında, biberler yumuşayıncaya kadar üstü kapalı olarak, sonra folyoyu alarak üstü açık biçimde balıklar biraz kızarana kadar pişirin.Servis tabağına alarak sıcak olarak servis yapın.Afiyet olsun...

22 Ekim 2009 Perşembe

BU GÜN BENİM EVLİLİK YILDÖNÜMÜM ARKADAŞLARRR

Arkadaşlar bu gün güzel bir günümle yanındayım .Bu gün benim evlilik yıldönümüm otuz dördünçü seneye girdim doğruyu söylersem bu yıllar acısıyla tatlısıyla nasıl geçti bilmiyorum.ama çok mutluyum bu evlilikten iki tane yakışıklı oğlum annesinin birtaneleri var ..Birleşen ellerimiz ve kalplerimiz birbirinden hiç ayrılmasın. Bir hayatı tüm güzellikleriyle paylaşmamız en önemlisi değilmi Arkadaşlar...

17 Ekim 2009 Cumartesi

46. PORSELEN DEMLİK ÇAY SAATİ ETKİNLİĞİNE NUR MUTFAKTA ARKADAŞIMA GÖNDERİYORUM..KATLI SADE BÖREK..



MALZEMELER.

1 KG un
200 gr margarin
1 çay bardağı sıvı yağ
bir yumurta
çörek otu..
tuz
YAPILIŞI.

Unun içine bir tatlı kaşığı tuz ekleyin güzel yoğurun 15 dakika kadar dinlendirin sonra 20 adet ufak bezelere ayırın 20 tane kadar bir taraftada tepsinizi yağlayın hazır olsun bezelerden bir tanesini yemek tabağı büyüklüğünde acın onu tepsinizin ortasına koyun üzerini yağlayın diğer bezeleride aynı yapın üst üste koyun sonra elinizle nazıkce bastırarak tepsi büyüklüdünde yapın
ince yufka gibi tel tel oluyor o zaman üzerine kalan yağınızdan birazcık sürünkü kıtır kıtır olsun yumurta sarısını sürdükten sonra çörek otunuda serpin fırına verin 200 derece de pişirin .
Afiyet olsun..

10 Ekim 2009 Cumartesi

YARINDAN BİR ŞEY BEKLEMEK..

Yarından Birşeyler Beklemek....

Önce, evlendigimizde hayatin daha iyi olacagina inandiririz kendimizi.Evlendikten sonra, bir çocugumuz dogduktan, hatta ardindan bir tane dahaolduktan sonra hayatin daha iyi olacagina inandiririz. Sonra, çocuklaryeterince büyük olmadiklari için kizar, onlar büyüyünce daha mutlu olacagimiza inaniriz. Bundan sonra, ergenlik dönemlerinde çocuklarla ugrasmamiz gerektigi için öfkeleniriz.Kendimize, çocuklarimiz bu dönemden çikinca daha mutlu olacagimizi,yasantimizin yeni bir araba alinca, güzel bir tatile çikinca, emekliolunca dört dörtlük olacagini söyleriz.Gerçek ise, mutlu olmak için su andan daha iyi bir zaman olmadigidir. Egersimdi degil ise ne zaman?. Hayatiniz her zaman mücadelelerle doluolacaktir. En iyisi bunu kabul edip her ne olursa olsun mutlu olmaya kararvermektir.En sevdigim sözlerden biri Alfred Souza'ye aittir. Der ki:"Uzun bir zamandan beri hayatin-gerçek hayatin-baslamak üzere olduguizlenimine kapilmistim. Fakat her zaman yolumun üzerinde bir engel,öncelikle erisilmesi gereken birsey, bitmemis bir is, hala hizmet edilecekzaman, ödenecek bir borç oldu. Sonra hayat baslayacakti. Sonunda anladimki, bu engeller benim hayatimdi."Bu görüs acisi, mutluluga giden bir yol olmadigini görmemi sagladi.Mutluluk yoldur, öyleyse sahip oldugunuz her anin kiymetini bilin vemutlulugu özel biriyle paylastiginiz (vaktinizi beraber harcayacak kadarözel) için ona daha fazla deger verin. Unutmayin, zaman hiç kimse içinbeklemez. Öyleyse okulu bitirene kadar, tekrar okula gidene kadar, 10 kilokaybettiginizde veya kazanana kadar, çocuklariniz olana kadar,çocuklariniz evden ayrilana kadar, ise baslayana kadar, emekli olanakadar, evlenene kadar, bosanana kadar, cuma gecesine kadar, pazar sabahinakadar, yeni bir araba veya ev alana kadar, arabanizin veya evinizin borcuödenene kadar, ilkbahara kadar, yaza kadar, sonbahara kadar, kisa kadar,ayin birine veya onbesine kadar, sarkiniz söylenene kadar, içki içinceyekadar, ayilana kadar, ölene kadar MUTLU olmak için içinde bulundugunuzandan daha iyi bir zaman olduguna karar vermek için beklemekten vazgeçin.MUTLULUK yaris degil, bir yolculuktur.

PARAYA IHTIYACINIZ YOKMUŞ GIBI ÇALISIN. DAHA ÖNCE HIÇ INCINMEMIS GIBI SEVIN. VE SEYREDEN HİÇ KİMSE YOKMUS GIBI DANS EDIN.(ALINTI YAZI..)

Evet arkadaşlar bencede anı o anda yaşamak en güzelidir çünkü geri gelmesi imkansızdır.onun için bırakalım dertleri kederleri bir kenara onlar bizi düşünsün .. dertler kederler dünyada her zaman var ama biz belli bi süre dünyaya bekçilik edip gidiyoruz kaldığımız süreyi neden iyi değerlendirmeyelim ki..

bazen yarını görmeden yaşamak o anki durumun dışında bişey düşünmek istemio insan. belki yarın olacaklardan korkuyo ,belkide zamanı gerçekten dolu dolu yaşamak istiyoda ondan yarını düşünmüyo...şimdinin tadına varmadan yarın gelmesin zaten.Arkadaşlar.

günlük yaşıyoruz yarının ne getireceğini bilmeden yaşıyoruz..

8 Ekim 2009 Perşembe

PRATİK POĞAÇA..

Arkadaşlar bu gün biraz iş yaptım çayın yanında kolay bir şey yapmak istedim kolay ama lezzeti helede pişerken mis gibi kokusu pratik poğaçadan yaptım.yazayım tarifini arkadaşlar..


MALZEMELER..

500 gr un
125 gr eritilmiş margarin
yarım su bardağı sıvı yağ.
1 bardak yoğurt.
tuz.
1 tatlı kaşığı toz şeker.
2 yumurta.
1 adet kabartma tozu..

YAPILIŞI..

Unu eklemeden derin bir kabımızın içinde tüm malzemeleri
elinizle iyice birbirine yedirin sonra unu kabartma tozunu ekleyin çok güzel yoğurun .
20 dakika kadar dinlendirin sonra arasına beyaz peynir yada patates koyup kapatın sadelerinide yuvarlak yapıp elinizle biraz bastırarak yağlanmış tepsinize dizin üzerine yumurta sarısı sürüp çörek otu serpip 180 dereceli fırında pişirelim..Afiyet olsun...

4 Ekim 2009 Pazar

BANYO LİFLERİ.

Arkadaşlar bu hafta lif siparişlerim var dı onlarla uğraştım ördüm aslında renkler daha çanlı da resimlerken makinede sorun cıktı onun için .














3 Ekim 2009 Cumartesi

DOĞUM GÜNÜM BUGÜN..

Arkadaşlar bu gün benim Doğum günüm bir yaş daha geçti iyi kötü ama bu gün evde herkes unutmuş kimsenin aklına gelmedi birtek ablama söyledim o bile unutmuş o için pastanı akşama kadar yetiştirip ben yapıçam dedi daha pastam yapılıyor onun için buraya resimliyemedim
evde kimse unutmazdıda yıllardır hatırlarlardı çocuklarım eşim olsun ne yapsınlar hayat şartları iş kaus ortamında kaldılar hepsi ayrı bir düşünçedeler yaşam şartları insanları her şeyi başka yönlere çekti geçim derdi sıkıntı onun için ben onlara sürpriz yaptım bu sefer ..
Arkadaşlar..Hepinize güzel sağlıklı günler..

1 Ekim 2009 Perşembe

BİZ'Mİ İSTEDİK BUNLARI YOKSA HAK MI ETTİK..



Arkadaşlar her zaman deriz ya nerdeeeeeee o eski günler nerde o bayramlar çocukluğumuzda böyleydi arkadaşlık böyleydi eski günleri belkide arar oluruz ya işte öyle bir yazı bu okuyunca daldım uzaklara şöyle nede güzel ılık ılık bir şeyler hissettim..Arkadaşlar yorum sizin.Okuyun .

Biz mi istedik bunları; yoksa hak mı ettik..
******
"Benim çocukluğumda annelerimiz çalışmazdı.
Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım.
Hatta babamın bile anahtarı yoktu.
Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi.
Heryere birlikte giderdik.. Zaten öyle çok da gidilecek bir yerde yoktu ki.
En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı.
Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani.
Cafelerde, alışveriş merkezlerinde buluşmazdık o dönem..
Okula arkadaşlarımızla gider, yine onlarla birlikte çıkar, oynaya, zıplaya karda kışta çamurda bile yürüye yürüye dönerdik evlerimize..
Okul servisleri falan yoktu. Ayakkabılarımız eskirdi durmadan.
Hatta öyle olurdu ki; çantalarımızı kaldırımlarda bir kenara koyar koyar boş arsalarda oyunlara bile dalardık.
Annelerimiz bu durumu bildiklerinden, kardeşlerimizle bizlere ekmek arası bir şeyler hazırlar gönderirlerdi..
Mahallemizdeki teyzeler adeta bizlerin annesi gibiydi. Susayınca girerdik evlerine, kana kana su içerdik.
Ya da o sevgili teyzelerimiz pencerelerinden bir sürahi ile bir bardak uzatır, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik sularımızı.
Kısacacı evine gidip gelen arkadaşlar (ki sadece tuvaleti gelenler giderdi evine) elinde mutlaka yiyeceklerle dönerlerdi..
Anneleri de bizleri hiç unutmazdı. Çocuğuna verdiği yiyeceklerden bizlere de gönderirdi.
Bu bazen bir kurabiye olurdu, bazen bir meyve.
Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır çantamızın üstüne koyar ve oyunlarımız bitince onu koyduğumuz yerden tekrar alır ve cebimize atardık..
Çok garip ama kimse almazdı o harçlıklarımızı.
Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi.
Yerlere düşünce kaldırılır, kavga edince de barıştırılırdık. Polisler gelmezdi mahallemize.. Kavgalarımıza zabıtlar da tutulmazdı.
Kavgalarımız da zaten öyle ustura, falçata ile olmazdı. Onlar nedir bilmezdik ki zaten.. Asla kan falan da akmazdı hiç.
En fazla birbirlerimizin saçlarından çeker, hayvan adlarını sayar, tekme atar ama yine birlikte oyuna dalardık.
Birbirimizin suyundan içer, elmasına dişler atardık.
Misket oynamaktan parmaklarımız kanar, yine de mikrop kapmazdık.
Azar işitmezdik.. Acil servislere de hiç taşınmazdık.
Düşerdik bazen.. Anneler, komşu teyzeler ekmek çiğnerler ve basarlardı alınlarımıza.. Ama oyuna devam, yine devam.
Röntgenler, ultrasonlar nedir onları da bilmezdik..
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim. Sokaklarımızı da hiç sormayın.. Ruhsuzlaştı sanki..
Komşumu tanımıyorum ama evinin camında temizliğe gelen kadını haftada bir görüyor, kolay gelsin diyor ve onunla konuşuyorum..
Onun dışında o evde kimler oturur hiç bilmem?.
Evimizi annelerimiz kendileri temizlerdi. Bizler seve seve yardım ederdik... Kapı silmece; bilmem kaç kuruş, cam silmece bilmem kaç kuruş!.. Hepimizin elinde bezler güle oynaya bitirirdik işleri.
Evlerimiz yine var ama içinde yaşayan yok sanki.
Parklarımız var ama içinde oynayan çocuklar yok sanki.
Ama her yıl sökülüp yenilenen kaldırımlar, lüks binalar, ışıl ışıl vitrinler, girip çıkan yapay insanlar, insanlar, insanlar.. Hepsi dolu!..
Ruh yok, buz gibi buz, bu biz değiliz..
Küpı önlerine tahta iskemleler atıp oturan yaşlılarımız da yok. Onlara dede, nine diye hal-hatır soran çocuklar da yok oldular.
Ben kapılarında 'vale'lerin, 'bodygard'ların beklediği yerlerden hep korkmuş, çekinmişimdir.
Kapısını çarparak örtüyor diye çocuğuna kızanlara, taksitini bitiremediği arabanın anahtarını hiç tanımadığı birine verip hava atanlar hep ters gelir bana.
Benim değildir bu kültür.
Ne ruhuma, ne kültürüme, ne de cüzdanıma hitap eder.
Nedir bunlar?
Reklamlarla doldurulan beyinler ve ruhu ele geçirilmiş insanlar olduk.
Birbirimize yabancı, yalnızlıklarımızla yaşar olduk.
İyi de neden böyle olduk?
Biz mi istemiştik bunları? Yoksa hak mı ettik?
Siz ne dersiniz?.." - Coşkun GÖNÜLKIRMAZ